Türk Medeni Kanundan, diğeri de Amme Alacaklarını Tahsil Usulü Hakkında Kanun’ndan kaynaklanan iki konu hakkında sizlerle bilgi paylaşımında bulunacağız.
1. Konu; Aile konutu şerhi;
“Aile konutu” kavramı içerik olarak dar kapsamlıdır ancak işlerliği yüksek olan bu kavramın eşlere sağladığı hukuki güvenlikten günümüz evliliklerinde sıkça yaralanılmaya başlanmıştır.
“Eşlerin varsa çocukları ile birlikte yaşadıkları ortak konut “ olarak tanımlanabilmektedir “aile konutu”.
Bu çerçevede aile konutu olarak kullanılan taşınmazın maliki olan eşin, diğer eşin ve ailenin tüm bireylerinin yaşamlarını etkileyecek – taşınmazın başkasına devri, kira sözleşmesinin feshi...vs. - tek başına bir kısım tasarruflarda bulunmasının önüne geçmek için taşınmaz üzerine tapu da malik olmayan eş tarafından “aile konutu şerhi” verilebilmektedir.
Türk Medeni Kanunu’nun “II. Aile konutu” başlıklı madde 194 hükmü “ Eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz.
Rızayı sağlayamayan veya haklı bir sebep olmadan kendisine rıza verilmeyen eş, hâkimin müdahalesini isteyebilir.
Aile konutu olarak özgülenen taşınmaz malın maliki olmayan eş, tapu kütüğüne konutla ilgili gerekli şerhin verilmesini isteyebilir.
Aile konutu eşlerden biri tarafından kira ile sağlanmışsa, sözleşmenin tarafı olmayan eş, kiralayana yapacağı bildirimle sözleşmenin tarafı hâline gelir ve bildirimde bulunan eş diğeri ile müteselsilen sorumlu olur. “ düzenlemesine yer vermiştir.
Eşlerin birlikte yaşam faaliyetlerini sürdürdükleri ve maddi manevi değeri aile bireyleri için yüksek olan bir malvarlığıyla ilgili olarak eşlerin tek başlarına hukuki işlem yapması, diğer eşin maddi, manevi olarak önemli yararlarını zedeleyecektir. Bu nedenle madde hükmünden de anlaşılacağı üzere “aile konutu“ olarak özgülenen konutun başkalarına devri ve konut üzerindeki hakların sınırlandırılmasını diğer eşin rızasına bağlanmıştır.
Ekte bu hususta emsal Yargıtay kararını sizinle paylaşmak istiyorum. Yargıtay Hukuk Dairesinin kararında önemle üzerinde durulması gereken nokta “ aile konutu şerhi konulacak olan taşınmazın ailenin yaşam merkezi “ olmasıdır. Buradan hareketle eşlerden yalnızca birinin malik olduğu herhangi bir taşınmaza da aile konutu şerhi konulamayacağı ve eşin taşınmazdaki tasarruf yetkisinin bununla sınırlandırılamayacağı anlaşılmaktadır. Bu sayede yasanın düzenlemesinin kötüye kullanımın önüne geçilmektedir.
2. Konu; Limited Şirketlerde şirket ortaklarının amme alacaklarının ödenmesindeki sorumlulukları.
Limited Şirketler kamu alacakları bakımından kamu alacağını karşılamak üzere bütün varlıkları ile sorumludurlar. Ancak gerek 3. Şahıslara olan borçları ve gerekse kamuya olan borçlarını karşılayacak miktarda mal varlığından yoksun bulunması halinde bu durumda şirket ortaklarının sorumluluğuna gidilmesi söz konu olmaktadır.
AATUHK. 35. Maddesinde şirket ortaklarının amme alacaklarına karşı sorumluluğu düzenlenmiştir.
Kanunun “ Limited şirketlerin amme borçları “ başlıklı 35. madde hükmü sorumluluğu “ (Değişik: 22/7/1998 – 4369/ 21 md.) Limited şirket ortakları, şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olurlar ve bu Kanun hükümleri gereğince takibe tabi tutulurlar.
(Ek fıkra: 4/6/2008-5766/3 md.) Ortağın şirketteki sermaye payını devretmesi halinde, payı devreden ve devralan şahıslar devir öncesine ait amme alacaklarının ödenmesinden birinci fıkra hükmüne göre müteselsilen sorumlu tutulur.
(Ek fıkra: 4/6/2008-5766/3 md.) Amme alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği zamanlarda pay sahiplerinin farklı şahıslar olmaları halinde bu şahıslar, amme alacağının ödenmesinden birinci fıkra hükmüne göre müteselsilen sorumlu tutulur. “ şeklinde açık ifadelerle düzenleme altına almıştır.
Bu doğrultuda; limited şirket tüzel kişiliği mal varlığından tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan kamu alacaklarının şirket ortaklarından tahsil yoluna gidilebilmekte, ortakların menkul malları ile taşınmazları üzerinde haciz uygulanmaktadır.
Burada dikkat edilmesi gereken husus; Vergi İdarelerinin amme alacağını şirket ortağından tahsil yoluna gittiğinde yasa hükmünü hatalı uygulaması sonucu şirket ortağının mağdur edilmesinin önüne geçilmesidir.
Sıkça karşılaşılan sorun ise, ortağın şirketteki payı oranında değil de sermaye hissesi kadar sorumluluk yüklenmesi ve amme alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği dönemde ortağın sorumluluğunun olup-olmadığının tespit edilmemesidir.
Şirketin amme borcu nedeni ile ortaklar hakkında yasal takip işlemlerine başlanarak ödeme emrinin tebliği akabinde ödeme emrinde belirtilen borçtan ortağın sorumluluğunun bulunup-bulunmadığının yasa çerçevesinde doğru tespiti ve gerekli görülmesi halinde ödeme emrine süresinde itiraz edilmesi gerekmektedir.
Saygılarımla,
Av. Okan DURSUN
Ek 1 : Yargıtay Kararı
Ek 2 : Yargıtay Kararı