Hekimlerin tıbbi uygulama hatası, hasta hakları ve kişilik hakkı ihlalleri açısından önem arz eden bir durumdur. Özellikle son yılarda hem medyaya daha çok yansımaya başlaması hem de adli makamlara başvuru oranının artmasıyla bu konuya olan duyarlılık artmıştır.
İstanbul Tabip Odası’nın verilerine göre, hekimlik uygulamalarıyla ilgili yapılan başvurularda 1982-2001 yılları arasında toplam 1525 başvuru yapılmıştır; bu başvuruların %37,3’ü ilk 16 yıllık döneme aitken, %62,7’si son 4 yıla aittir.
1 Ocak 2000 ve 31 Aralık 2007 tarihleri arasında 18 farklı gazeteyi internet ortamında inceleyen bağımsız bir araştırmada, haberlere göre hatalı tıbbi uygulama yapan kişilerin %65,2’nin doktor, geri kalan %34,8’inin diğer sağlık mesleği mensupları olduğu belirtilmiştir.
Hekimlerin tıbbi uygulama hatası sebebiyle başvuru oranlarındaki artış ve haberlere yansıyan tıbbi uygulama hatalarının çoğunluğunu hekimlerin oluşturması, hekimlerin tıbbi uygulama hatası sebebiyle sorumluluğunun hukuki açıdan incelenmesini kaçınılmaz kılmaktadır.
Tıbbi uygulama hatası, malpraktis; Latince ‘’mala praxis’’ kökenine dayanır ve makul olmayan beceri veya özen eksikliğinin olduğu mesleki hatalar anlamına gelmektedir. Dünya Tabipler Birliği’nin tanımına göre tıbbi uygulama hatası; ‘’ hekimin tedavi sırasında standart uygulamayı yapmaması, beceri eksikliği veya hastaya tedavi vermemesi ile oluşan zarar’’ şeklinde tanımlanmıştır. Ulusal mevzuatımıza bakarsak Hekimlik Meslek Etiği Kuralları madde 13’de ‘’bilgisizlik, deneyimsizlik ya da ilgisizlik nedeniyle bir hastanın zarar görmesi’’ hekimliğin kötü uygulaması olarak tanımlanmıştır. Bu tanımlamalardan yola çıkarsak malpraktis; hastalığın teşhisinden tedavi sonrasına kadar tüm bu süreçte, tıbbi standartlara uymaması ve tıbbi özen yükümlülüğünü yerine getirmemesi sebebiyle hastanın zarar görmesi anlamına gelir.
Hekimin malpraktis sebebiyle hukuki ve cezai sorumluluğunu tespit edebilmek için tıbbi standartların mevcudiyetine, hekim ile hasta arasındaki ilişkinin hukuki niteliğine ve hekimin özen yükümlülüğünü yerine getirip getirmediğine bakmak gerekir.
Tıbbi Standart Kavramı
Hekimin tıbbi standardı takip etme ve uygulama zorunluluğu, ulusal ve uluslararası mevzuatta hüküm altına alınmıştır:
Avrupa Biyotıp Sözleşmesi madde 4:‘’ Araştırma dahil, sağlık alanında her müdahalenin ilgili mesleki yükümlülükler ve standartlara uygun olarak yapılması gerekir.’’
Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi madde 13/2: ‘’ Tababet prensip ve kaidelerine aykırı veya aldatıcı mahiyette teşhis ve tedavi yasaktır.’’
Hasta Hakları Yönetmeliği madde 11: ‘’Hasta, modern tıbbi bilgi ve teknolojinin gereklerine uygun olarak teşhisinin konulmasını, tedavisinin yapılmasını ve bakımını istemek hakkına sahiptir. Tababetin ilkelerine ve tababet ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı veya aldatıcı mahiyette teşhis ve tedavi yapılamaz.’’
Yargıtay içtihadında da tıbbi standartlara uygunluk malpraktis açısından kıstas alınmıştır: Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 29.06.1977 tarihli 2876/5612 esas ve karar sayılı ilamında ‘’Hekim tıbbi çalışmalarda bulunurken bazı mesleki şartları yerine getirmek, hastanın durumuna değer vermek ve geniş bir anlatımla tıp biliminin kurallarını gözetip uygulamakla görevlidir.’’ denilmek suretiyle bu yükümlülük ortaya konmuştur.
Tıbbi standart; tedavinin amacına ulaşması için gerekli olan ve denenerek ispatlanmış bulunan, hekim tecrübesi ve doğa bilimlerinin o anki ulaştığı seviyeyi ifade etmektedir. Bunun yanında tıbbi standart tespit edilirken tıbbi müdahalenin yapıldığı zaman, hekimin görev yaptığı yer ve bu standarda ulaşabilme olanağı gibi kriterler göz önünde bulundurulur.
Hekimin Özen Yükümlülüğü
Hekimin özen yükümlülüğü Hasta Hakları Yönetmeliği madde 14’de ‘’Personel, hastanın durumunun gerektirdiği tıbbi özeni gösterir. Hastanın hayatını kurtarmak veya sağlığını korumak mümkün olmadığı takdirde dahi, ıstırabını azaltmaya veya dindirmeye çalışmak zorunludur.’’ denilmekle hüküm altına alınmıştır. Hekimin özen yükümlülüğü tedavi öncesi anamnez alımından tedavi sonrası hastanın bakımı ve tıbbi kontrollerinin yapılmasına kadar geçen sürede bir hekimin göstermesi gereken makul özeni ifade etmektedir. Somut olayda hekimden beklenen dikkat ve özen; kendisiyle aynı tecrübeye, uzmanlığa ve bilgiye sahip ortalama bir hekimin göstereceği dikkat ve özeni göstermesi ve önlemlerini almasıdır. Bu noktada tıbbi standarda uygunluk hekimin özen yükümlülüğüyle sıkı ilişki içinde olup hekimin hukuki sorumluluğu açısından önem arz etmektedir. Hekim; tıbbi standartlara uygun hareket ettiği takdirde, hastanın tedavisi için süreç boyunca tıbbi gelişmeleri takip ederek ve tüm olanakları kullanarak en uygun tedaviyi tıbbi özenle uygulamış olacağı için bu noktada bir zarar meydana gelse dahi bundan sorumlu tutulmayacaktır. Ancak hekim, tıbbi standartlara aykırı davranmışsa yani en uygun tedaviyi seçme, uygulama ve sonrasında tıbbi özenle hareket etmemişse bu sebeple meydana gelen zarardan hukuken sorumlu olacaktır.
Hasta ile Hekim Arasındaki İlişkinin Hukuki Niteliği
Hasta ile hekim arasındaki ilişkinin hukuki niteliği, hekimin sorumluluğunun belirlenmesi açısından önem arz eder. Hekimin sorumluluğu incelenirken, eğer varsa hizmet verdiği kurum ve kuruluşların hukuki niteliği de dikkate alınmalıdır. Hasta ile hekim arasındaki ilişki; hekimin bağımsız çalışan olması, özel hastanede çalışması veya kamu hastanesinde çalışmasına göre hukuki açıdan farklı sonuçlar doğuracaktır.
Hasta ile hekim arasındaki ilişki; sözleşme ilişkisine, vekaletsiz iş görme ilişkisine ve haksız fiil ilişkisine dayanabilir.
Bağımsız çalışan hekimin tıbbi müdahalede bulunma yükümlülüğü altına girdiği hastanın da bunun karşılığında ücret ödemeyi taahhüt ettiği sözleşme ‘’hekimlik sözleşmesi’’ olarak anılmaktadır. Yargıtay yerleşik içtihadı ve doktrine göre hasta ile hekim arasındaki bu sözleşmesel ilişki vekalet sözleşmesi hükümlerine dayanmaktadır. Nitekim Yargıtay 15 Hukuk Dairesi’nin 3.11.1999 tarihli, 4007/ 3868 esas ve karar sayılı ilamında; ‘’ Bir hasta ile onu tedavi eden doktor ve bir avukat ile onun müvekkili arasındaki ilişki, vekalet sözleşmesinin konusunu oluşturur. Doktor, hastasına tıbbi yardımda ve avukat da hukuki yardımda bulunmayı taahhüt ederler; ancak hastayı iyileştirme ve davayı kazanma gibi bir sonucun taahhüdü, vekalet sözleşmelerinde söz konusu olamaz. Hasta ölse veya dava kaybedilse da tıbbi yardımda bulunan doktor ile hukuki yardımda bulunan avukat, yaptıkları yardımın karşılığı olan ücrete hak kazanırlar ve kusurları dışında sorumlu olamazlar.’’ denilmekle vekalet ilişkisi kabul edilmektedir.
Bunun yanında bağımsız çalışan hekimin sonucu garanti ettiği tıbbi müdahalelerde ve bazı özel durumlarda hekim ile hasta arasındaki ilişki eser sözleşmesi olarak kabul edilmektedir. Örneğin; salt estetik amaçla yapılan tıbbi müdahaleler, vücuttaki lazer dövmenin silinmesi, diş/kol/bacak protezi gibi tıbbi müdahaleler eser sözleşmesinin konusunu oluşturur. Nitekim Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 2019/2716 Esas ve 2019/3692 Karar sayılı ilamında belirtildiği üzere: ‘’Davacı, burun estetiği gayesiyle yani estetik amaçla davalıya başvurmuş olduğuna göre, estetik ameliyat yapılmak suretiyle istenilen ve kararlaştırılan amaca uygun güzel bir görünüm sağlanmasının taraflar arasındaki eser sözleşmesinin konusu olduğu açıktır. Burada sözleşme yapılmasının nedeni belli bir sonucun ortaya çıkmasıdır.’’ denilmekle bir sonucun garanti edildiği tıbbi müdahalelerde eser sözleşmesi ilişkisinin kurulacağı kabul edilmiştir.
Bir tıbbi müdahalenin hem bir hastalığı tedavi amacıyla hem de estetik amaçla yapılıyorsa hangi amacın ağır bastığına dikkat edilmesi gerekir. Eğer tedavi amacının ağır bastığı karma tıbbi müdahale söz konusuysa bu takdirde vekalet sözleşmesi hükümleri uygulanır.
Acil müdahaleyi gerektiren durumlarda veya hastanın aydınlatılmış onamının alındığı ameliyatın genişletilmesi durumunda hasta ile hekim arasında herhangi bir sözleşme mevcut olmadığı için vekaletsiz iş görme hükümleri uygulama alanı bulacaktır. Tıbbı Deontoloji Nizamnamesi madde 3’de belirtildiği üzere: ‘’Tabip, vazifesi ve ihtisası ne olursa olsun, gerekli bakımın sağlanamadığı acil vakalarda, mücbir sebep olmadıkça ilk yardımda bulunur./Diş tabibi de, kendi sahasında aynı mükellefiyete tabidir.’’ Bu düzenleme uyarınca hekim acil durumlarda tıbbi müdahalede bulunma yükümlülüğü altındadır bu sebeple hekim vekaletsiz iş gören kişi olarak kabul edilir.
Tıbbi uygulama hatası nedeniyle hekimin hukuki sorumluluğu için haksız fiil hükümlerine de başvurmak mümkündür. Esasen beden bütünlüğüne yönelik her fiil aynı zamanda haksız fiildir. Başta Anayasa ve uluslararası sözleşmeler olmak üzere yasalarla korunan ve hatalı tıbbi müdahale ile ihlal edilen kişisel değerler arasında yer alan beden bütünlüğü, haksız fiil sonucu ihlal edilebileceği gibi sözleşmeye aykırı davranış ile de ihlal edilebilmektedir. Anayasa madde 17’ye göre; ‘’Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir. Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz.’’ Ayrıca Avrupa Haksız Fiil Hukuku İlkeleri madde 2.102’de belirtildiği üzere: ‘‘En geniş korumadan hayat, vücut bütünlüğü veya ruhsal bütünlük, insan onuru ve özgürlüğü yararlanır.’’
Hekimin tıbbi uygulama hatası nedeniyle hukuki sorumluluğu;
- hekimle hasta arasındaki sözleşmenin (hukuka, ahlaka adaba aykırılık gibi sebeplerle) geçersiz ise,
- hekim özel bir kurumda çalışıyorsa, işin doğası gereği hasta ile hekim arasında sözleşme bulunmuyorsa,
- hekim bir kamu kurumunda görev yapmakla birlikte, (idarenin hizmet kusurundan ayrılabilir) hekimin kişisel kusuru söz konusu ise,
- hekim ve hasta arasında sözleşme olmakla birlikte hasta ölmüşse, hasta yakınlarının hekime karşı açacakları maddi ve manevi tazminat talepleri mevcutsa haksız fiil hükümlerine dayandırılabilir.
Malpraktis Türleri
Teşhis Hatası
Hekimin teşhis yükümlülüğünü nasıl yerine getirmesi gerektiğine ilişkin doğrudan hukuki bir düzenleme bulunmamakla birlikte ‘’tıbbi standartlara uygunluk kriteri’’ bu noktada baz alınabilir. Tıbbi standartlardan yola çıkarak teşhis hatası;
- eksik ön muayene yapılması ve eksik anamnez alınması,
- tetkiklerin tıbbi standartlara uygun yapılmaması ve incelenmemesi,
- teşhiste gecikilmesi,
- hekimin hastanın şikayetlerini bizzat dinleyerek bilgi edinmemesi gibi durumlarda söz konusu olabilir.
Tedavi Öncesi Hata
Tıbbi müdahaleye başlamadan önce hekimin yapacağı müdahale ve sonuçları konusunda hastayı aydınlatma ve bilgilendirme yükümlülüğü Hasta Hakları Yönetmeliği madde 15’de düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre hekim; hastalığın nedeni, nasıl seyredeceği, yapılacak müdahalenin fayda ve riskleri, hastanın tedaviyi reddetmesi halinde doğabilecek olası riskler bakımından hastayı aydınlatma yükümlülüğü altındadır.
Tedavi Hatası
Hekimin tıbben gerekli olan bir müdahaleyi yapmaması veya tıbben gerekmeyen bir müdahaleyi yapması tedavi hatası sayılabileceği gibi hekimin tıbbi müdahale sırasında ya da sonrasında verdiği hatalı kararlar da bu kapsamda değerlendirilir. Tedavi hatası çoğunlukla;
- tıbbi müdahalenin yapılmaması veya geç yapılması,
- tıbbi müdahale sırasında hastanın vücudunda yabancı madde unutulması,
- tedavi yönteminin seçilmesinde yanlışlık yapılması,
- uygulanacak tedavi sırasında gerekli tetkiklerin yapılmaması,
- ilaç tedavisi sırasında yanlış türde veya yanlış dozda ilaç kullanımı,
- tıbbi müdahale uygulanırken ölçüsüz davranılması,
- hatalı ameliyat tekniği kullanımı gibi durumlarda söz konusu olur.
Komplikasyon Yönetiminde Hata
Süreç boyunca tıbbi standartlara uygun davranan ve özen yükümlülüğünü yerine getiren hekim meydana gelen komplikasyondan dolayı sorumlu olmaz. Ancak eğer komplikasyon iyi yönetilmemişse, bu durumda hekimin hukuki sorumluluğu doğacaktır. Eğer,
- öngörülebilir bir komplikasyona yönelik gerekli tedbirler alınmamışsa,
- gerekli tedbirlerin alınmasında gecikilmişse,
- komplikasyon oluşumu fark edilmemişse,
bu durumda komplikasyon yönetiminde tıbbi hata sebebiyle hekimin hukuki sorumluluğuna gidilebilir.
Tedavi Sonrası Yükümlülüklerin İhlali
Hekim tedavi sonrasında da oluşabilecek komplikasyonlar için gerekli tedbirleri almalı ve tüm bu sürece hastayı da dahil etmeli süreç boyunca tedavi sonrasında da hastayı durumu konusunda aydınlatmalıdır. Hekim; tüm sürecin sonuna kadar tedavinin etkili olup olmadığı kontrol etmeli, bu noktada hastayı sürekli takip etmelidir. Örneğin: ameliyat sonrası yaşamsal fonksiyonların yeterli şekilde gözetlenmemesi, koruma tedbirlerinin alınmaması tedavi sonrası yükümlülük ihlalinin mevcut olduğunu göstermektedir.